2019, Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri Ve Kültür Sanat Etkinlikleri’nin Hatırlattığı:
AHİ EVRAN’LA, HACI BEKTAŞ‘IN “KARA GÜN DOSTLUĞU
“Babai ayaklanma”sının
bastırılması Anadolu Türkmenlerini
durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı
Hacı Bektaşı Veli, kendi adını taşıyan tarikatı kurar.
Bektaşilikle ve daha öncesinde
Babailikle barışık olmayan Mevlevi kaynakları bile “Horasanlı Hacı Bektaş, Anadolu’da zuhur eden ve taraftarlarınca Baba
Resul Allah denilen Baba Resul’un Halifesi idi.” diyerek Babailikten
Bektaşiliğe uzanan sürecin, birbirlerinin ardılı olduklarını doğrular.
Yine Baba İlyas’ın çeşitli
kuşaklardan torunu olan tarihçi Aşıkpaşa
oğlu (Aşıkpaşazade) Hacı Bektaş’a ilişkin olarak aktardığı bilgilerde şöyle
der:
“Bu Hacı Bektaş, Horasan’dan kalktı.
Bir kardeşi vardı Menteş derlerdi. Birlikte kalktılar. Anadolu’ya gelmeye heves
ettiler. Evvela doğru Sivas’a geldiler. O zamanda Baba İlyas gelmiş, Anadolu’da
oturur olmuştu. Meğer onu görmek isteğiyle gelmişler. Onun daha hikayesi
çoktur. Bu Hacı Bektaş, kardeşiyle Sivas’a Sivas’tan da Baba İlyas’a geldiler.
Oradan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseri’ye geldiler. Menteş yine memleketine
yöneldi. Hacı Bektaş, kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı Sivas’a çıktı.
Oraya varınca eceli yetişti. Onu şehit ettiler. Bunların hikayesi çoktur.
Hepsini doğru haberle bilmişimdir. Hacı Bektaş, Kayseri’den Karahöyük’e geldi.
Şimdi mezarı oradadır.”
***
Hacı Bektaş’ın Anadolu’da muhtelif
zümreleri birleştirmek ve “Kılıç artığı”
Türkmenlerini etrafında toplayarak Babailer’e
yeni bir istikamet kazandırmak amacı güttüğü, Babai İsyanı’nın ve büyük kıyamın ardından uzun süre ortalıkta görünmediği,
faaliyetlerine bir gizlilik kattığı hemen bütün tarihçilerin üzerinde
birleştiği bir noktadır.
Sözü edilen dönemde Hacı Bektaş’ın
başlangıçta ( Türk tarihinin en büyük
Türkmen isyanında) Türkmen kıyımının doruğuna ulaştığı 1240 yılından ve de sonrasında gelen Moğol istilasının vahşeti düşünüldüğünde, hem Selçuk sultanlığının, hem de Moğol
istilasının hedefi haline gelen Hacı
Bektaş’ın faaliyetlerine büyük bir gizlilik kattığını düşünmek hiç de hayal
değildir.
Babai İsyanı’nın bastırılmasından
sonra uzunca bir dönem ortalıkta görünmeyen Hacı Bektaş, nihayet Kırşehir’in
Suluca Karahöyük’te ortaya çıkarak
buraya yerleşmiş Babai İsyanlarının
kıyımından arda kalan “Kılıç artığı”
Türkmenleri etrafında toplamıştır.
Babai isyanlarına iştirak etmeleri nedeniyle Sultan II. GıyaseddinKeyhüsrev tarafından çok sayıda Ahiler de tutuklanmış, bu tutuklananlar arasında Ahi Evran de yer almıştır.
Moğolların ev ev Ahi ve Türkmen aradıkları bu dönemde; Ahi Evran‘le, Hacı Bektaş’ın “kara gün dostluğu” bu dönemlerde gizlidir.
Babai ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılması Anadolu Türkmenlerini durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı Hacı Bektaş-ı Veli, kendi adını taşıyan tarikatıyla ünlenir.
HACI BEKTAŞ VİLAYETNAMESİ’NDE AHİ EVRAN
Hacı Bektaş
Vilayetnamesi’nde, Hacı Bektaş’ın Kırşehir’deki bu Kaya Şeyhi ile adı geçen
noktada sık sık buluştuklarına değinilir ve şöyle denir:
‘Rivayettir ki, Hacı Bektaş Horasini
Kadesallahu Sırrehülazizin Salih adlı aziz ile mülakat olduğunu ayan ve beyan
eder:
Bir vakit Sultan Hacı Bektaş Veli Kırşehirine varmışlar idi. Ol vakit
Kırşehrinde Seyyid Salih adlı bir er var idi. Ol Seyyid Salih mezarı yakınında
bir tekye dahi var meşhurdur. Kaya tekyesi derler. Bektaşi hanedir.
Hazreti Hünkar ve Ahi Evran Padişah Şeyh Süleyman ve İsa mücerred ve Seyyid
Salih mezarı yerindeki halvette oturup sır sohbetini ederken meğer o aradan bir
ırmak geçerdi. Ol ırmağın kurbaları ötmeye başladılar. Şöyle kim, erenlerin
sohbetine onların öttüğü hali bi huzurluk verdi, incindirler. ’
Bu rivayet ırmaktaki kurbağaların ötmesi, huzursuz olmaları ve Hacı Bektaş’ın keramet gösterip kurbağaların
sesini kesmesiyle devam eder… İşte Hacı
Bektaş Vilayetnamesinde geçen Kırşehir’de
Kayabaşı Mahallesi’nden ve Kılıçözü Çayı’na yakın bir noktada yer
alan ve halk arasında öteden beri “Kaya
Şeyhi Türbesi” diye nitelenen bu
harabeye ilk defa 1993 de dönemin Belediye Başkanı Dr. Cahit Gürses
tarafından dikkat çekilerek isabetle türbe mezar yapılmış yakın çevresi koruma
altına alınmıştır
***
HİKMET KIVILCIMLI VE HACI BEKTAŞ
“Osmanlı Tarihinin Maddesi” adlı eserini henüz tamamlamadan önce Kırşehir Cezaevi’nde yatan, bu süre
içinde sık sık idari izinle Kırşehir
merkezini dolaşarak Kırşehir tarihine
ilgi duyan ve araştırmalar yapan Dr.
Hikmet Kıvılcımlı, eserinde Kırşehir’e
ilişkin olarak şu notları düşer:
“Osmanoğulları’nın kaçınılmaz
başarıları daha başlamadan bütün kutsallıklar Osmanlılığın politik ve askercil
örgütlenmesi uğruna ılgar ettiler. Bu ılgar edişin en büyük ve köklü iki
sembolü Şeyh Edebâli ile Hacı Bektaş oldu. Bu iki adamın Osmanlı politika ve
askerlik hayatında oynadıkları yaman rol önemsiz birer tesadüfmüş gibi konulur.
Her insancıl olayda olduğu gibi burada da tarihcil Determinizm yüzde yüz
etkendir. Şeyh Edebâli’de Hacı Bektaş da Kırşehirlidirler. Nitekim Türk dilini
ilk güçlü savunan bilgin Ahmet, Kırşehri’de Anadolu’da Türk birlik ülküsünü
şiirleştiren (sonra torunu ile ilk gerçekçi Osmanlı tarihini veren) Âşık Beşe
de, bütün şehir üretmenlerinin kansız fütuhatına kucak açmalarını sağlayan Ahi
Evran da hep Kırşehirlidirler. Kırşehir gelişigüzel bir kasaba değildir.
Anadolu’da Bizans’a karşı ilk serhat boyu olan Kızılırmak’ın Koçbaşı gibi
batıya çıkıntılı yerinde ‘Kızılelma’ ülküsüne en önde yaklaşan bir kenttir.
İlhanlı ve Selçuklu çöküşünden sonraki Türk dağınıklığına karşı ilk Türk’ün
birlik çığlığını yükselten, birleştirici köy ve şehir örgütleşmelerini
geliştiren bir ocak Kırşehir’dir. O tarihçil devrimler çağında sık sık buluşan
ermiş üçler Kırşehir’de toplaşırlardı. Şehir üretmenlerinin örgütünün başı Ahi
Evren ile Türk İlb’lerinin ‘ozan’ı Âşık Beşe, o zaman debbak ahilerinin
çalıştıkları Kırşehir ırmağı boyunca buluşurlar, köy üretmenleri örgütünün başı
Hacı Bektaş’ı beklerler, orada ‘yârenlik’ ederlerdi. Kırşehirli Şeyh
Edebâli’nin Osman’a kızını verişi gibi, o kızın karnından çıkacak çınar
ağacının bütün dünyayı kaplaması rüyası da, yorumu da Kızılırmak Serhadinden
Sakarya Serhaddine gelişin mitolojisidir. Bugün gerçek mitolijiler gibi, o
Osmanlı ‘rüyası’ da, yalnız tarih sezilerinden kaynak almıştır. Yoksa, o anacık
Babacık günlerinde kimin aklından eserdi Bursa’dan kalkıp da Kırşehir’in en
ücra Suluca Karahöyük’ü önündeki Hacı Bekteş’in soluğundan yeniçeri ruhunu çıkartmak?
Bütün Osmanlı orduları bu mitolojik gerçekliklerin hamuruyla yoğrulacaktır.”
MALYA OVASINDA BÜYÜK KIYAM
Hacı Bektaş Vilayetnamesine göre, Suluca Karahüyük Köyüne Hacı Bektaş’la birlikte gelen ilk müritlerinin Çepni olduğu öğreniliyor ki, bu Çepniler’in büyük kısmının niçin Kızılbaş olduğu böylece izah ediliyor.
Bu Çepniler’in mühim bir kısmı herhalde 1240’taki Baba İshak Türkmenlerinin isyanlarına katılmışlardır.
Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinin hemen 3 km. kuzeyinde yer alan “Çepni” adlı bir köy bulunmaktadır. Bu köy Malya Ovası yakınlarındadır. Tam da bu noktada Cevat Hakkı Tarım’ın görüşlerine katılmamak mümkün değildir.
Cevat Hakkı Tarım, Fuat Köprülü’nün “Çepnilerin Babai Türkmenlerinin bakiyeleri dediğini” hatırlatmakta, Babailerin Malya Ovasında kılıçtan geçirildiğine ve bu köyün Malya Ovasına yakınlığına dikkati çekmektedir. Nitekim Cevat Hakkı Tarım’ın da belirttiği gibi bu köy halkının Alevi oluşu bunların “Babai Türkmen topluluğunun bakiyeleri” olduğundan şüphe edilmez.
BABAİ TÜRKMENLERİNİN ARDILI VE YENİ ŞEKLİYDİ BEKTAŞİLİK
Hacı Bektaş’ın, Babai İsyanı’nın hemen ardından Kırşehir yöresini yerleşme alanı olarak
seçmesi kesinlikle tesadüfî olmamıştır.
Kaldı ki, bu bölgeye Babailer’den
yalnızca Hacı Bektaş yerleşmemiş,
yine onunla birlikte Baba İlyas’a
bağlı olan Şeyh Edebali ve yine Baba İlyas’ın oğlu ve Aşık Paşa’nın babası olan Muhlis Paşa da Kırşehir yöresinde faaliyetlerini sürdürmeye başlamışlardır.
Bunlardan Şeyh Edebali zaviyesini
önce Larende’de (Karaman) açmış, sonra
onu Bilecik’e göçürtmüş, Baba İlyas oğlu Mühlis Paşa da Kırşehir’de
faaliyet göstermiş, sonradan torunu Elvan
Çelebi tekkesini Çorum Mecitözü’ne
göçürtmüştür.
Tüm bunlar Kırşehir ve
çevresinde ciddi bir “Babai Türkmen
tabanı” olduğunun da işaretleridir.
Bir Menakıbnameye göre Kırşehirli Şeyh
Edabali Baba İlyas’ın öğrencilerinden olup aynı zamanda halifesidir. Babai
ayaklanmasından sonra takibe uğrayan ve göç ederek uca sığınan çok sayıda Babai
dervişi gibi oda batıya gelenlerdendir.
MEVLEVİLİK VE BEKTAŞİLİK YEGÂNE HÂKİM TARİKATLARDI
Moğol istilası altında Selçuklu egemenliğinin zayıflayıp, beyliklerin kuruluş halinde olduğu 75 yıllık dönemde, bir yanda Mevlevilik, diğer yanda Bektaşilik yegane hakim tarikatlar olurken Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol kuşatması altında, kukla duruma düşünce, Kuran’ı kaynak gösterip Moğol hanlarını destekleyen ve düzenin dinsel fetva ayağını oluşturan Mevlevilere göre,“Allah’ın iradesiyle devlet kime tefhiz edilmiş ise ona bakılır ve iktidarının yanında yer alırız, Allah memleketi Selçuklulardan Cengiz Hanlılara ısmarlamıştır.”şeklinde bir yaklaşım hakim olmuştur.
Selçuklu sultanlarının ve sonrasında Moğolların atının üzengisini tutturan Mevlâna, kendisine kesinlikle boyun eğmeyen ve ters düşen iki kırsal kesim önderine Hacı Bektaş‘a ve Ahi Evran’a kızmaktadır. Nitekim Ahi Evran‘in, Mevlâna‘nın övgüler yağdırdığı yakın dostu Moğol valisi ve ünlü noyanı Caca Bey tarafından ortadan kaldırılmış olması da akılda tutulmalıdır.
Anadolu’da “Mevlevi tekkeleri”nin aksine Türk dili kullanılmaya önem verilmiş,
kökleri Şamanlığa kadar giden dans
ve müzik törenleri korunmuş, suni sofu doğmacılığı yine yerilmiş, bağışlayıcı,
insancıl tanrı anlayışı korunarak Anadolu’da kendince “halk İslamı” yaratılmıştır.
Selçuklu Sarayı resmi dilinin ve
edebiyatının Farsça olduğu devirde, Türk halkı arasına girerek kadınlı
erkekli toplantılarda Türk dilinin, müziğinin, şiirinin, geleneklerinin
korunması ve gelişmesinde Hacı Bektaş-ı
Veli’nin, bu Türk bilim ve düşün adamının büyük emeği geçmiştir.
Trakya ve Balkan ülkelerinin Türkleştirilmesinde ve İslamlaştırılmasında
dervişlerin önemli katkıları oldu.
Savaşlar sonrası, fethedilen yerlerin yeniden inşası ve işletilmesi gerekiyordu. Dervişlerin asıl faaliyetleri o zaman başlıyordu. Onlar düzenleyici ve insancıl davranışlarıyla halkın gönlünü kazanıyorlar, askerlerin gücüne olan ihtiyacı azaltıyorlardı. Hoşgörülü ve uzlaştırıcı bir davranış içinde oldukları için başarılı oluyorlardı.
Kolonizatör dervişler, çoğu zaman Bektaşi tarikatına bağlıydılar. Ya da Bektaşiler’e yakın olan Ahi ve Abdal gruplarından geliyorlardı.
AHİLER VE BEKTAŞİLER AYNI YOLUN YOLDAŞLARIDIR
“Atatürk biyografisi”
ile dünya çapında ün kazanan İngiliz
yazar Lord Kınross, “Osmanlı Tarihi” adlı
yapıtında Yeniçeri ocağıyla Bektaşilik ve Ahilik arasındaki ilişkiler yönüyle şu saptamalarda bulunur:
“Hıristiyanlığın yerine, kendilerine
Bektaşi tarikatının daha esnek görüşlerine dayanan bir İslamiyet öğretilirdi.
Bu tarikatın kurucularından olan Orhan Bey Bursa’da onlara dergahlar
yaptırmıştı. Şeyhleri Hacı Bektaş-ı Veli bütün yeniçerilerini kutsar ve
üzerinde kızıl hilal ve Osman Bey’in yatağanının bulunduğu sancağı verirdi.
Hırkasının yenini sıradaki ilk askerin başının üstünden geçirir ve birliğin
geleceği için şöyle derdi: ‘Yüzü ak, kolu güçlü, kılıcı keskin, oku sivri
olacak. Her savaştan galip çıkacak, dönmeyecek’. Bu kutsamadan sonra yeniçerilerin
Ahi başlıklarını andıran beyaz keçe külahlarına Hacı Bektaş’ın hırkasının
yenini simgeleyen ve ponpon yerine, tahta kepçeyle süslü bir püskül takılırdı.
Yeniçeri ocağının öteki birliklerden daha yüksek bir yaşam düzeyine sahip
olduklarını simgeliyordu kazan ve kepçe. Kazanı kutsal bilirler ve yalnız yemek
için değil, görüşüp tartışmak içinde çevresinde toplanırlardı. Kıdemlilere
verilen adlarda, aynı şekilde mutfaktan esinlenmişti: Çorbacıbaşı, Sakabaşı
vb.”
“Her kim bizi Şeyh edinse, onun şeyhi Hacı Bektaş Hünkar’dır. Her kim bizi görmek ister, Hacı Bektaş Hünkar-ı görsün” diyen Ahi Evran, Hacı Bektaş-ı Veli’ye olan sevgisini anlatır.
***
Yine mensur Vilayetname’de dönemin Kırşehir’i şu özlü sözlerle anlatılır:
“Meğer ol vakit Kırşehri’nin adı
Gülşehri idi. Dopdolu mescitler, camiler ve medreseler çok idi. Ma’mur şehir
idi. Müderrisler ve müftüler ve alimler ve kadılar ve kamiller ile şehrin içi
dopdolu idi.”
Şimdi yeni bir Hacıbektaş anma etkinliklerinde tüm bunları hatırlamakta
bilmekte ve bildirmekte yarar gördüm.
Hacı Bektaş’a ve Ahi Evran’a ve hatta Yunus’a şaşı bakanların. Yunusun bir çok şiirlerini milli eğitim kitaplarından tırnaklamaya çalışanların hali; aslında sadece Cumhuriyet ve “Kurucu Önderler”imizle ve de Anadolu kültürüyle Arap acem cephesinde hesaplaşmalarının halidir ama nafile…
HACIBEKTAŞLILARDA CUMHURİYET VE MUSTAFA KEMAL SEVDASI…
Bu gelenek;
ulusal kurtuluş savaşımızda ve sonrasında da Mustafa Kemal ve Cumhuriyet ülküsünden
asla ayrılmamıştır
Hacıbektaş’taki Çelebi Efendi ve Salih
Niyazi Baba’nın Mustafa Kemal’e
ve Kurtuluş Savaşına verdikleri destek, cumhuriyetin ilanı ve onu takip eden
devrimler boyunca sürmüştür.
Çelebi Hazretlerinin 1922 de ölümünün ardından yerine geçen Veliyettin Efendi de Cumhuriyet taraftarlığı içinde olmuştur. TBMM’nin kurulmasının ardından başlayan siyasi guruplaşmalar ve nihayet Temmuz 1922 de iyiden iyiye olgunlaşan Muhalif guruba karşı Veliyettin Efendi Mustafa Kemal’e son derece sadık kalmıştır.
Nitekim 25.04.1923 tarihinde “Mustafa
Kemal’in gösterdiği adaylardan başkasına oy verilmemesini” isteyen
yayınladığı bildiri aynen şöyledir:
“Anadolu’da bulunan Sayın Hacıbektaş
dergahı Veli Hazretlerine işten saygısı olan tüm sevenlere ve temiz yürekli
hanedan yanlılarına… Bu ulusu yaşatan, bağımsızlığımızı sağlayan, yüce varlığı
İslam’a şeref olan TBMM başkanı Gazi adıyla Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin
yayınladıkları bildiriler tümüyle bilinmektedirler. Gazi Paşa’nın Vatanın
ilerlemesi ve yükselmesi hakkındaki her türlü isteğini yerine getirmek bizlerce
zorunluluktur.(Farz’ı ayın) Ulusumuzu kurtaracak, mutluluğumuzu sağlayacak
o’nun amaca uygun görüşleridir. Bunu yadsıyanların bizimle kesinlikle ilgisi
yoktur. Yüce tarikatımızdan olanlara Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği
adaylardan başkalarına oy vermemelerini vatanımızın kurtuluşumuzun bu yolla
olacağını sizlere güvenle söyleyebilirim… Bu öğüdüme uymayanlar bizden
değildir. Hak erenler onlara destek olmaz. Yeniden bildiririm ki bu halka kurtaracak
Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır. Onunla birlikte kutsal vatanımızın öz
evlatlarıdır. Hiç kimsenin sözünü dinlemeyiniz. Sözümden dışa çıkmayınız. Sizin
mutluluğunuzu düşünenler sizi kölelikten kurtaracak Büyük Millet Meclisi
Başkanı ve tümümüzün büyüğü Mustafa Kemal Paşa Hazretleridir.”
TEKKE VE ZAVİYELERİN KALDIRILMASINDA BEKTAŞİLER
Anadolu’yu
nice acılı yüzyılların içinde devletiyle barıştırmayan devşirmelerin elinden
kurtulamayan Anadolu Türkmenlerinin
devletle uzlaşması ve de devletini benimsemesi, sevmesi, dahası kendinden
sayması, ancak ve ancak Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulup halifeliğin ve
saltanatın kaldırılmasından, çok
daha önemlisi laiklik ilkesinin
benimsenmesinden sonra olmuştur.
Nitekim bu Alevi, Bektaşi, Türkmen zümreleri Kurtuluş Savaşı boyunca İngiliz
mandası altında sözde egemenliklerini sürdürmeye razı olan Osmanoğulları’nın kışkırttığı iç isyanların hiçbirine katılmamış.
Bunlardan birçok aydın “halifelik
kaldırıldıktan, kadın erkekle aynı nispette eşitlik sağladıktan, sofu
doğmacılığının ezilmiş olmasından, kısaca Cumhuriyet devrimlerinden sonra
Tekkelerin varlık sebepleri ortadan kalktı.” diyebilmiştir.
…Ve artık eğitici özellik taşımayan Tekke
ve zaviyeler tıpkı bugünkü “Cemaatler”
gibi dinsel sömürünün, yenilik karşıtlığının simgesi olmuştur.
Bu cemaatler siyasi çalışmalar içerisine girmeye hatta çatışmalarda bulunmaya ve halkın dinî duygularını kullanarak çıkar elde etmeye başladığında. Cumhuriyet Devrimleri ile Çağdaşlaşmayı amaçlayan yeni tipte Türk Devleti için tekke, zaviye, türbe ve tarikat gibi engelleri kaldırmaya yöneldiğinde bu durum “Bektaşi Tekkeleri”ni de içine almıştır.
TBMM, 30 Kasım 1925’te kabul ettiği bir kanunla tekke, zaviye ve türbeleri kapatmıştır. Aynı kanunla bütün tarikatlarla birlikte şeyh, derviş, dede, mürit gibi bir takım unvanların kullanımı kaldırılmış, falcılık, büyücülük, muskacılık gibi din dışı uygulamalar yasaklanmıştır.
Halkın
inançlarını kötüye kullanan dini kurumların kaldırılması ve din dışı
uygulamaların yasaklanmasıyla. Türk toplumunun çağdaşlaşması yolunda önemli bir
adım atılmıştır.
“Şeyhlik, dervişlik, dedelik, seyitlik,
çelebilik, muskacılık, falcılık ve türbedarlık” gibi ayrıcalık bildiren
unvanlarda kaldırılmış toplumsal hayatta dinsel sınıflaşmanın önüne böylelikle
set konulmuştur.
Esasen Bu gün Türk devrimlerinden geriye yönelimin ve düşmanlığın siyaset
kurumuyla işbirliği içinde “kandırıldık,
aldandık, büyülendik” denilerek kök salan fetocu pislik “din simsarı cemaat Yapılanması”nın ve
benzer Cemaat Yapılanmaların; Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasıyla Türk
toplumunun çağdaşlaşması ve laikleşmesi yolunda önemli adımlara verdikleri tek
karşılık yine dini hayâsızca kullanarak; Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’e karşı “Deccal”,”din düşmanı” ve “ayyaş” ithamları olmuş ve
halada olmaya devam etmektedir.
***
KIRŞEHİR –HACIBEKTAŞ;”
KARDEŞ BELEDİYE”
Bu iş sadece siyasal cezalandırmadan öte; Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Âşık Paşa, Tapduk Emre,Yunus Emre, Şeyh Edebali gibi, büyük bir coğrafyaya nüfuz edebilmiş Anadolu Türk mutasavvıflarının yetiştiği eski ve köklü bir vilayeti ve bölgeyi ayrıştırma düşmanlığı olarak ta tarihsel kayıtlarda yerini almıştır.
Şimdilerde 2019 yılı 55. Ulusal 29.Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri öncesi bu Kırşehir’in bu eski ilçesi Kırşehir’den kopartılmış da olsa Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu Belediye meclisi kararıyla Hacıbektaş’ı “ kardeş belediye” ilan edilmesini sağlayarak etkinliklere katkı ve destek yönünde adımlar atması tarihsel kültürel et-tırnak olmanın bilinci adına gerçekten taktire şayan ve alkışlanacak bir adımdır.
Aynı şekilde bu gönüldaşlık ve tarihsel yoldaşlık Hacıbektaş Belediye Başkanı Arif YoldaAltıok tarafından da karşılık bulmuş, gönül ve kültür köprüsünün geleceği adına iyi bir zemin atılmıştır.
Tarihsel olarak bizleri buğun çağdaş bir topluma ve ulus devlete Türkiye Cumhuriyetine taşıyan Anadolu’nun bu genetik kodları bizleri etrafımızdaki karanlıklardan koruyacak ve aydınlatacak önemli bir damardır.