Nadir elementlerin yurt dışına çıkarılmasına onay verildi

30 Ekim 2025 tarihi, Kırşehir için sadece bir takvim yaprağı değil, geleceğe dair bir dönüm noktasıydı. Ankara’da yapılan nihai İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında, Koç Holding ve Fernas ortaklığındaki devasa altın madeni projesi tartışıldı. Kırşehir heyeti, projenin doğuracağı çevresel yıkımı, bilimsel eksiklikleri ve saklanmak istenen gerçekleri belgeleriyle ortaya koydu. Fakat asıl mesele, altın değildi.

GİZLENEN HAKİKAT: ALTINDAN KAT KAT DEĞERLİ ELEMENTLER

Kırşehir Kent Konseyi’nin bağımsız olarak yaptırdığı laboratuvar analizleri, gerçeği çarpıcı biçimde ortaya koydu. Şirketin raporlarında “tonda yarım gram altın”dan söz edilse de, analiz sonuçları bambaşka bir tabloyu gözler önüne serdi.

Her iki tondan yalnızca bir gram altın elde edilirken; aynı miktarda kaya içinde 800 kat daha fazla titanyum, 264 kat daha fazla seryum, 140 kat daha fazla lantan, 100 kat neodimyum, 85 kat lityum, 80 kat niyobyum, 71 kat itriyum, 45 kat kadmiyum, 45 kat toryum, 40 kat galyum ve 10 kat uranyum bulunduğu tespit edildi.

Bu elementler öyle sıradan değil; bunlar dünyanın en stratejik rezervleri. Elektrikli araçlardan uydulara, füze sistemlerinden çip teknolojilerine kadar çağın her alanını dönüştüren, “21. yüzyılın petrolü” olarak tanımlanan nadir toprak elementleri.

KIRŞEHİR’İN DAĞLARI, GELECEĞİN TEKNOLOJİSİNİ BARINDIRIYOR

Kırşehir’in Kervansaray ve Yağmurlu Dağları, yalnızca maden değil, geleceğin teknolojik rekabetinin de kalbi. Ancak bu zenginlikler Türkiye’nin değil, çokuluslu şirketlerin elinde. Devlet eliyle değil, holdingler eliyle çıkarılacak ve her yıl 200 bin ton konsantre cevher yurt dışına gönderilecek.

Firmanın ÇED raporunda açıkça yazıyor: “Cevher, yurt dışında zenginleştirilecektir.”
Ancak o “yurt dışı” neresidir? Amerika mı, İsrail mi, Kanada mı? Hiç kimse bilmiyor. Ne firmanın ne de Bakanlığın bu soruya yanıtı var.

ESKİŞEHİR GÜNDEMDE, KIRŞEHİR GÖZDEN UZAK

Son aylarda medyada Eskişehir’deki nadir toprak elementleri sık sık gündeme taşındı. Ancak kimse Kırşehir’den bahsetmiyor. Oysa Eskişehir’deki rezervlerin gölgesinde, Kırşehir’in dağları çok daha zengin ve çok daha stratejik.

ABD’nin Ukrayna’dan bu elementlerin yüzde 50’sini savaş finansmanı karşılığında talep ettiği, Çin’in ise üretim zincirini büyük ölçüde kontrol ettiği bir dönemde; Türkiye’nin bu zenginliği özel şirketlere devretmesi, ekonomik olduğu kadar ulusal çıkarlar açısından da stratejik bir zaafiyet olarak değerlendiriliyor.

SUSKUNLUĞUN BEDELİ AĞIR OLACAK

Tüm bu uyarılara rağmen, Bakanlık sessiz. Uyarıları, belgeleri, bilimsel verileri dikkate almadan projeye “olur” verdi.
Bu sessizlik, yalnızca çevreyi değil, ülkenin stratejik geleceğini de tehlikeye atıyor.

Bugün Kırşehir’in dağlarından çıkarılacak elementler, yarın Türkiye’nin teknolojik bağımsızlığını belirleyecek. Buna rağmen, devlet payı yalnızca sembolik düzeyde kalacak. Gerçek servet, tıpkı geçmişte olduğu gibi, yurt dışına taşınacak.

BÜYÜK VEBALİN ADI: SESSİZLİK

Bu tablo karşısında sessiz kalan herkes, yalnız bugüne değil, gelecek nesillere de karşı büyük bir vebal altında. Çünkü mesele yalnızca altın değil; toprağın altındaki bilgi, enerji ve geleceğin kaynağıdır.

Bir ülke, kendi stratejik madenlerini yabancılara teslim ederken, çocuklarının geleceğini de elinden kaçırır.
Kırşehir’in dağları, yalnızca taş ve topraktan ibaret değildir; geleceğin anahtarıdır.

Ömer Duran