Türkiye'de İktidarın Siyasal İslam İle İmtihanı

SİYASET 23.12.2020 - 11:53, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Türkiye'de İktidarın Siyasal İslam İle İmtihanı

“Kimsesizlerin kimsesi olacağız, sessiz yığınların sesi olacağız” söylemleri ile bilhassa mağduriyet konseptini kullanarak kenar mahalle dediğimiz kültürün bir nevi kurtarıcısı ve ümit ışığı olarak siyaset sahnesine doğan Ak Parti, bu iddialarını daha çok seçim zamanları ihtiyaç sahiplerine kömür, makarna ve muhtelif erzak ve hatta iddia odur ki geçmişte bazı seçim zamanları çeyrek altın dahi vererek gerçekleştirme çabasının ötesine geçememiş, aksine resmi verilere bakıldığında iktidarının ilerleyen yıllarında çöken ekonomi, artan fakirlik ve milyonları bulan işsizlikle esasında ciddi bir başarısızlık grafiği çizdiğini gözlemlenmiştir. Ancak bunca başarısızlığa rağmen seçim zamanları her ne kadar kademeli olarak Ak Parti oy kaybetmeye sürekli devam etse de bilhassa son seçimlerde Cumhur İttifakının da göz ardı edilemeyecek etkisiyle az farkla da olsa kazanmaya devam etmiştir. İşte burada arka planda kullandığı ama pratikte toplum kesimlerinde sosyal ve ekonomik dengesizliğe dayanan politikalarını tam olarak kamufle edemeyen “İslam kartını kullanabilme kabiliyetini” de incelemek gerekecektir. Devlet kademelerinde adeta bir ayrıcalıklılık kriterine dönüşen İmam Hatipliler hususu, Kur’an okuyan ve imamlık yapan devlet başkanı imajı, iktidar mensuplarının siyasi konuşmalarda her zaman alıntıladıkları ayetler ve hadisler mevzusu siyasal İslam’ın Türkiye yansıması olarak öne çıkan ilk konulardır. Nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan bir ülkede elbette yadsınamayacak olan bu ritüeller, siyasi rant bağlamında analiz edildiğinde konunun değerlendirilmesi elbette farklılaşmaktadır. Hz. Ömer adaletinden dem vururken ülkede yargının tarafsızlığının tartışılır hale gelmesi, Hz. Eyüp sabrından bahsedip halka doyduğunuz(!) ‘kuru ekmeğe’ şükür edin derken iktidar mensuplarının ve hatta yakınlarının arazi ve imar rantları, birkaç yerden maaş alma, torpilli atama gibi halleri ile zevki sefa içerisinde görülmeleri elbette siyaseten kullanılıyor intibaı uyandıran İslami ritüelleri toplumda tartışılır ve kuşku duyulur hale getirmektedir.   2002 yılında Ak Parti’nin iktidara geliş konjonktürünü incelerken, arka planda İslam’ı referans almasını, bunun nedenleri ile bu nedenlerin toplumsal karşılıklarını ve zamanla beklentilere cevap verememesine rağmen “ne de olsa Müslüman iktidar, olsun varsın” anlayışı ile iktidarın kendisini kurtarabilme kabiliyeti geliştirmiş olmasının neticesinde toplum ise kendi fakirleşmesi artarken gördüğü haksızlıkları, yönetenlerin ve yönetenlerinin yakınlarının servetinin de hızla artmasını olduğu gibi görmekten kaçınmış, hatta neredeyse inanmak istememek saikı ile bilinçli olarak görmezden gelmeye başlamıştır. Ancak zamanla, iktidarının fikri altyapısını İslam’a ve mağduriyet kıstasına dayandıran Ak Partinin elbette 18 yıllık iktidarının sonucu olarak tüm güç ve iktidar araçlarını artık neredeyse “tek elde” topladığı bu aşamada ‘mağduriyet’ edebiyatı ile toplumdan destek istemesi artık işlevsizleştiği gibi İslam kartının da bilhassa ‘Fetö’ ihaneti sonrası devlet kademelerinde köşe başlarını tutan ve sadece mensuplarını kayırır hale gelen diğer tüm cemaat oluşumlarının daha çok sorgulanabilir olması sonucunu da doğurmuştur. İslam ruhu ile bağdaşması mümkün olmayan iktidar mensuplarının ve yakınlarının devlet imkânlarından alabildiğine yararlanıyor hale gelmeleri de elbette toplumda iktidara karşı kuşkuyu artıran önemli bir sosyolojik unsur olmuştur.   Geçtiğimiz günlerde TBMM’de CHP’li milletvekili Engin Altay’ın "Millet aç, midesine sadece kuru ekmek giriyor” sözlerine AK Partili Şahin Tin'in verdiği; “O zaman aç değiller.” cevabı gündeme yoğun tartışmalarla oturdu. Çünkü toplum sahte diplomaları olduğu iddialarına rağmen devletten en üst kademeden birkaç yerden maaş aldığı söylenen Hamza Yerlikaya ve diğer bazı üst düzey Ak Partili yöneticilerinin ve yakınlarının durumunu tartışırken, milletin kuru ekmekle doyuyor olmasını açlık olarak görmemek elbette toplumda hak ettiği beklenen tepkiyi görmüştü. Bir zamanlar Fransa'da insanlar aç ekmek alamıyorlar denildiğinde "o zaman pasta yesinler" cevabını veren Fransız kraliçenin cevabını hatırlatan tarihi bir utanç vesikası olarak kayıtlara geçmiştir. İddia odur ki 1789 yılının Ekim ayında, fakir kadınlar, hükümetin değişmesi yönündeki taleplerini Kral'a duyurma adına Versailles sarayı önünde yürüyüş yaparlarken yanındaki kişilere, 'kadınların ne istediğini' soran Kraliçe Marie Antoinette'e, 'ekmek istiyorlar' denmiş. Kraliçenin bu söze 'ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler' karşılığını verdiği söylenir.   Toplum, bilhassa iktidarın elinde olan ancak keyfi kullanıldığından da endişe edilen karşı ve sert hamlelerinden (polis ve yargı gücü vasıtasıyla) çekinilmesinin ağırlıklı tesiri ile gereken demokratik tepkileri dahi veremese de her şeyin bilincinde olarak gelişmeleri takip etmektedir. Kozmik oda faili Bülent Arınç’ın sonradan aldığı görevlerle adeta ödüllendirilmesi, “Bakara-makara” söylemi ile çok tartışılan, 17-25 Aralık sürecinin Fetö kumpası olmasının yanında ardıl dip dalgaları nedeniyle yolsuzluk şaibeli bakanı olması ve pek çok yolsuzluk iddiasından halen aklanmadığı halde Egemen Bağış’ın Prag Büyükelçiliğinde forslu resmi makam araçları ve yetkileri ile Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyor olması gibi emsaller elbette milletimizin sindirebildiği şeyler olmadığı gibi, bunları bir kenara not edenler nedeniyle, bilhassa ülkücü camianın kabul etmesinin imkânsız durumlar olması ve ülkücülerin bu durumları sırf Beka gerekçesiyle kabul etmelerinin imkânsızlığı nedeniyle Cumhur İttifakının da hızla oy kaybetmesinin en önemli nedenleri arasında sayılmaktadır. Örneğin geçtiğimiz günlerde Ankara Büyükşehir Belediyesinde eski belediye başkanı Melih Gökçek zamanının yolsuzluk iddialarına ilişkin dosyalarının incelenmesinin Ak Parti ve MHP oyları reddedilmesini hiçbir ülkücüyü ‘Beka’ söylemi ve gerekçesi ile izah ve ikna etmek mümkün değildir.   Toplum kanaatlerinde devlet kademelerinde liyakat kriterinin iktidara yalakalık olduğu, adaletin olmadığı, devlet imkânlarının fütursuzca talan edildiği, yoksul insanların kuru ekmeği bulduklarına şükür etmesinin istenildiği bu devirin müsebbibinin siyasal İslam iddiasında olanların olduğunu görmek toplumun siyasal İslam’a daha da kuşkuyla bakmasının temel nedenlerinden olmuş, Ak Parti böylece belki de bilemeyerek ve istemeyerek İslam imajına çok büyük zararlar vermiştir. Politik söyleminin fikri alt yapısı olarak İslami yaşam kriterlerine, ayet ve hadislere, Hz. Ömer adaleti gibi kıstaslara göndermeleri sıkça yapan iktidarın, pratikte ise millet derin bir yoksulluk ve açlıkla boğuşurken, pandemi sürecinde her gün binlerce kepenk iflas edip kapanırken, bunun aksine kamuoyu nezdinde pek çok iktidar mensubu ve yakınlarının isimlerinin yolsuzluk, haksızlık, ihaleye fesat, devlet imkanlarının hukuksuzca talan dilmesi gibi çok ciddi boyutlarda iddialarla yıpratılıyor olması, iktidara yakın kişilerin birden fazla yerden maaş alarak adeta saltanat ile ihya ediliyor olmaları gibi örnekler bilhassa İslam aleminde siyasal İslam’ın Türkiye pratiği olarak görülen iktidarın başarısızlıkları olarak tescillenmektedir.   Görülen o ki, iktidarın hukuki, siyasal ve ekonomik politikalarının başarısızlıkları 18 yıldır iktidarda olmaları nedeniyle sorumluluğu başkalarına atfedilebilme mazuriyetine sığınabilme olanağı bırakmadığı gibi, toplumun yadırgadığı onca haksızlıklar ve devlet imkânlarının talanı iddiaları da Cumhur İttifakının temel harcı olan ve artık gelinen noktada inandırıcılık kredisini hızla tüketen ‘beka’ söylemi ile de geçiştirilip toplumu teskin edecek gibi gözükmüyor. Anlaşılan o ki ‘Gordion Düğümünü’ çözecek olan ileride yapılacak olan seçimler olacaktır. Her ne kadar geçtiğimiz günlerde mecliste Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İYİ Parti Milletvekili Ahmet Erozan'ın "Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız." sözlerine yanıt verirken talihsiz bir şekilde "Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz." gibi kabul edilemez anti-demokratik bir dil kullanmış olsa da demokrasi ve hukuktan yana ümidimizi korumaya devam ediyoruz.   “Politikacılar halkın çıkarlarından farklı çıkarlara sahip olan insanlar topluluğudur.”  Abraham Lincoln    Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                 

“Kimsesizlerin kimsesi olacağız, sessiz yığınların sesi olacağız” söylemleri ile bilhassa mağduriyet konseptini kullanarak kenar mahalle dediğimiz kültürün bir nevi kurtarıcısı ve ümit ışığı olarak siyaset sahnesine doğan Ak Parti, bu iddialarını daha çok seçim zamanları ihtiyaç sahiplerine kömür, makarna ve muhtelif erzak ve hatta iddia odur ki geçmişte bazı seçim zamanları çeyrek altın dahi vererek gerçekleştirme çabasının ötesine geçememiş, aksine resmi verilere bakıldığında iktidarının ilerleyen yıllarında çöken ekonomi, artan fakirlik ve milyonları bulan işsizlikle esasında ciddi bir başarısızlık grafiği çizdiğini gözlemlenmiştir. Ancak bunca başarısızlığa rağmen seçim zamanları her ne kadar kademeli olarak Ak Parti oy kaybetmeye sürekli devam etse de bilhassa son seçimlerde Cumhur İttifakının da göz ardı edilemeyecek etkisiyle az farkla da olsa kazanmaya devam etmiştir. İşte burada arka planda kullandığı ama pratikte toplum kesimlerinde sosyal ve ekonomik dengesizliğe dayanan politikalarını tam olarak kamufle edemeyen “İslam kartını kullanabilme kabiliyetini” de incelemek gerekecektir. Devlet kademelerinde adeta bir ayrıcalıklılık kriterine dönüşen İmam Hatipliler hususu, Kur’an okuyan ve imamlık yapan devlet başkanı imajı, iktidar mensuplarının siyasi konuşmalarda her zaman alıntıladıkları ayetler ve hadisler mevzusu siyasal İslam’ın Türkiye yansıması olarak öne çıkan ilk konulardır. Nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan bir ülkede elbette yadsınamayacak olan bu ritüeller, siyasi rant bağlamında analiz edildiğinde konunun değerlendirilmesi elbette farklılaşmaktadır. Hz. Ömer adaletinden dem vururken ülkede yargının tarafsızlığının tartışılır hale gelmesi, Hz. Eyüp sabrından bahsedip halka doyduğunuz(!) ‘kuru ekmeğe’ şükür edin derken iktidar mensuplarının ve hatta yakınlarının arazi ve imar rantları, birkaç yerden maaş alma, torpilli atama gibi halleri ile zevki sefa içerisinde görülmeleri elbette siyaseten kullanılıyor intibaı uyandıran İslami ritüelleri toplumda tartışılır ve kuşku duyulur hale getirmektedir.

 

2002 yılında Ak Parti’nin iktidara geliş konjonktürünü incelerken, arka planda İslam’ı referans almasını, bunun nedenleri ile bu nedenlerin toplumsal karşılıklarını ve zamanla beklentilere cevap verememesine rağmen “ne de olsa Müslüman iktidar, olsun varsın” anlayışı ile iktidarın kendisini kurtarabilme kabiliyeti geliştirmiş olmasının neticesinde toplum ise kendi fakirleşmesi artarken gördüğü haksızlıkları, yönetenlerin ve yönetenlerinin yakınlarının servetinin de hızla artmasını olduğu gibi görmekten kaçınmış, hatta neredeyse inanmak istememek saikı ile bilinçli olarak görmezden gelmeye başlamıştır. Ancak zamanla, iktidarının fikri altyapısını İslam’a ve mağduriyet kıstasına dayandıran Ak Partinin elbette 18 yıllık iktidarının sonucu olarak tüm güç ve iktidar araçlarını artık neredeyse “tek elde” topladığı bu aşamada ‘mağduriyet’ edebiyatı ile toplumdan destek istemesi artık işlevsizleştiği gibi İslam kartının da bilhassa ‘Fetö’ ihaneti sonrası devlet kademelerinde köşe başlarını tutan ve sadece mensuplarını kayırır hale gelen diğer tüm cemaat oluşumlarının daha çok sorgulanabilir olması sonucunu da doğurmuştur. İslam ruhu ile bağdaşması mümkün olmayan iktidar mensuplarının ve yakınlarının devlet imkânlarından alabildiğine yararlanıyor hale gelmeleri de elbette toplumda iktidara karşı kuşkuyu artıran önemli bir sosyolojik unsur olmuştur.

 

Geçtiğimiz günlerde TBMM’de CHP’li milletvekili Engin Altay’ın "Millet aç, midesine sadece kuru ekmek giriyor” sözlerine AK Partili Şahin Tin'in verdiği; “O zaman aç değiller.” cevabı gündeme yoğun tartışmalarla oturdu. Çünkü toplum sahte diplomaları olduğu iddialarına rağmen devletten en üst kademeden birkaç yerden maaş aldığı söylenen Hamza Yerlikaya ve diğer bazı üst düzey Ak Partili yöneticilerinin ve yakınlarının durumunu tartışırken, milletin kuru ekmekle doyuyor olmasını açlık olarak görmemek elbette toplumda hak ettiği beklenen tepkiyi görmüştü. Bir zamanlar Fransa'da insanlar aç ekmek alamıyorlar denildiğinde "o zaman pasta yesinler" cevabını veren Fransız kraliçenin cevabını hatırlatan tarihi bir utanç vesikası olarak kayıtlara geçmiştir. İddia odur ki 1789 yılının Ekim ayında, fakir kadınlar, hükümetin değişmesi yönündeki taleplerini Kral'a duyurma adına Versailles sarayı önünde yürüyüş yaparlarken yanındaki kişilere, 'kadınların ne istediğini' soran Kraliçe Marie Antoinette'e, 'ekmek istiyorlar' denmiş. Kraliçenin bu söze 'ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler' karşılığını verdiği söylenir.

 

Toplum, bilhassa iktidarın elinde olan ancak keyfi kullanıldığından da endişe edilen karşı ve sert hamlelerinden (polis ve yargı gücü vasıtasıyla) çekinilmesinin ağırlıklı tesiri ile gereken demokratik tepkileri dahi veremese de her şeyin bilincinde olarak gelişmeleri takip etmektedir. Kozmik oda faili Bülent Arınç’ın sonradan aldığı görevlerle adeta ödüllendirilmesi, “Bakara-makara” söylemi ile çok tartışılan, 17-25 Aralık sürecinin Fetö kumpası olmasının yanında ardıl dip dalgaları nedeniyle yolsuzluk şaibeli bakanı olması ve pek çok yolsuzluk iddiasından halen aklanmadığı halde Egemen Bağış’ın Prag Büyükelçiliğinde forslu resmi makam araçları ve yetkileri ile Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyor olması gibi emsaller elbette milletimizin sindirebildiği şeyler olmadığı gibi, bunları bir kenara not edenler nedeniyle, bilhassa ülkücü camianın kabul etmesinin imkânsız durumlar olması ve ülkücülerin bu durumları sırf Beka gerekçesiyle kabul etmelerinin imkânsızlığı nedeniyle Cumhur İttifakının da hızla oy kaybetmesinin en önemli nedenleri arasında sayılmaktadır. Örneğin geçtiğimiz günlerde Ankara Büyükşehir Belediyesinde eski belediye başkanı Melih Gökçek zamanının yolsuzluk iddialarına ilişkin dosyalarının incelenmesinin Ak Parti ve MHP oyları reddedilmesini hiçbir ülkücüyü ‘Beka’ söylemi ve gerekçesi ile izah ve ikna etmek mümkün değildir.

 

Toplum kanaatlerinde devlet kademelerinde liyakat kriterinin iktidara yalakalık olduğu, adaletin olmadığı, devlet imkânlarının fütursuzca talan edildiği, yoksul insanların kuru ekmeği bulduklarına şükür etmesinin istenildiği bu devirin müsebbibinin siyasal İslam iddiasında olanların olduğunu görmek toplumun siyasal İslam’a daha da kuşkuyla bakmasının temel nedenlerinden olmuş, Ak Parti böylece belki de bilemeyerek ve istemeyerek İslam imajına çok büyük zararlar vermiştir. Politik söyleminin fikri alt yapısı olarak İslami yaşam kriterlerine, ayet ve hadislere, Hz. Ömer adaleti gibi kıstaslara göndermeleri sıkça yapan iktidarın, pratikte ise millet derin bir yoksulluk ve açlıkla boğuşurken, pandemi sürecinde her gün binlerce kepenk iflas edip kapanırken, bunun aksine kamuoyu nezdinde pek çok iktidar mensubu ve yakınlarının isimlerinin yolsuzluk, haksızlık, ihaleye fesat, devlet imkanlarının hukuksuzca talan dilmesi gibi çok ciddi boyutlarda iddialarla yıpratılıyor olması, iktidara yakın kişilerin birden fazla yerden maaş alarak adeta saltanat ile ihya ediliyor olmaları gibi örnekler bilhassa İslam aleminde siyasal İslam’ın Türkiye pratiği olarak görülen iktidarın başarısızlıkları olarak tescillenmektedir.

 

Görülen o ki, iktidarın hukuki, siyasal ve ekonomik politikalarının başarısızlıkları 18 yıldır iktidarda olmaları nedeniyle sorumluluğu başkalarına atfedilebilme mazuriyetine sığınabilme olanağı bırakmadığı gibi, toplumun yadırgadığı onca haksızlıklar ve devlet imkânlarının talanı iddiaları da Cumhur İttifakının temel harcı olan ve artık gelinen noktada inandırıcılık kredisini hızla tüketen ‘beka’ söylemi ile de geçiştirilip toplumu teskin edecek gibi gözükmüyor. Anlaşılan o ki ‘Gordion Düğümünü’ çözecek olan ileride yapılacak olan seçimler olacaktır. Her ne kadar geçtiğimiz günlerde mecliste Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İYİ Parti Milletvekili Ahmet Erozan'ın "Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız." sözlerine yanıt verirken talihsiz bir şekilde "Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz." gibi kabul edilemez anti-demokratik bir dil kullanmış olsa da demokrasi ve hukuktan yana ümidimizi korumaya devam ediyoruz.

 

“Politikacılar halkın çıkarlarından farklı çıkarlara sahip olan insanlar topluluğudur.”

 Abraham Lincoln

 

 Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.