Kurtuluş Savaşının Okyanus Ötesi Düşmanı ; Amerika

GÜNDEM 19.05.2021 - 17:42, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Kurtuluş Savaşının Okyanus Ötesi Düşmanı ; Amerika

Amerikalıların Türklere münasebetlerini bir önceki yazımızda Osmanlı döneminden başlatarak incelemeye başlamıştık. İncelememize bu hafta Kurtuluş Savaşı Yıllarında Amerika'nın Milli Kurtuluş Mücadelemize yaklaşımı ve duruşunu değerlendireceğimiz bu yazı ile devam ediyoruz. Daha sonraki yazılarda Amerika ve Cumhuriyetin İlk Yılları, 2. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş müttefiki Amerika, Kore Savaşı ve Kıbrıs Meselesi Dönemlerinde bir dost bir düşman Amerika, 70'ler ve Kardeş Kavgaları Senaristi ve Finansörü Amerika, Özal ile başlayan Amerikanın Türkiye'de Altın Çağı, PKK/PYD ekseninde Bir Müttefikin İhanetleri gibi adlarla dönemlere ayırarak incelemeye devam etmeyi planlıyorum. Böylece Türk Amerikan ilişkileri tarihine ilişkin kronolojik bir inceleme yazı dizisi ortaya çıkarmış olacağız.     Kurtuluş Savaşı yılları ve amerika denilince akla ilk önce o meşhur Wilson İlkeleri gelir. 8 Ocak 1918’de. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Woodrow Wilson  1. Dünya savaşı sonrası ile ilgili 14 ilke (prensipler) ortaya attı. Bunlardan 12. madde Misak-ı Milli sınırlarını yani Osmanlı Devletini, bilhassa da Osmanlının yasal varisi olan Türkiye Cumhuriyetinin Kurtuluş Savaşını yürüten kurucu kadrosunu ve ardındaki Türk Milletini ilgilendirmekteydi. Bu ilkelerin 12. maddesi şöyledir; “Bugünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, ancak halihazırda Türk hakimiyetinde bulunan diğer milletlere tam bir yaşama emniyeti ve mutlak otonom bir gelişme imkânı temin edilmeli, Boğazlar uluslararası garantiler altında tüm milletlerin gemilerinin ve ticaretinin serbest geçişine daim açık olmalıdır”   Açıkça anlaşıldığı üzere aslında söz konusu bu 12. madde bir kamuflajdı. Başkan Wilson’un, yani Amerikan Devletinin esas niyeti daha tehlikeli ve sinsiydi. Amerika devleti “Türkiye diye bir yer kalmayacak ” düşüncesiyle  Osmanlı devletine elçi dahi atamadığı gibi “Türkiye’nin haritadan silinmesi gerekiyor” düşüncesine sahipti. Zira Amerikan Devletinin arka planda Osmanlı İmparatorluğu’nu galip devletlerle parçalayan gizli paylaşımlar peşindeydi.  Bu niyetlerin gerçekleştirilmesi yolunda Kürdistan, Ermenistan, Pontus Devletlerinin kurulmaları amaçlanmaktaydı. Bu süreçlerle ilgili çarpıcı iki önemli eseri okumanızı tavsiye ederim. Bunlar Hulki Cevizoğlu'nun 1.Dünya Savaşı sonrası Osmanının Amerika tarafından işgal edildiğini iddiasını belge ve fotoğraflarla ortaya koyduğu "1919 Gizli ABD İşgali" ve Osman Ulugay'ın Milli Mücadelemiz boyunca Amerikan basını üzerinden Amerika Devletinin Kurtuluş Savaşına bakışını ve Mustafa Kemal ve arkadaşlarına düşmanca yaklaşımlarını ortaya koyduğu "Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı" adlı eserleridir. Elbette bu döneme art niyetle yaklaşanlar da yok değil. Mesela okuduğum kitaplardan olan Fikret Başkaya!nın "Paradigmanın İflası" adlı çalışmasında Milli Mücadele yıllarını sadece güçsüz ve küçük Yunan ile yapılmış savaştan olduğunu iddia ederek küçümsemiş, Yunan'ın arkasındaki batının tüm lojistik desteklerini yok saymış ve bir bakıma Yunan gibi batıya hizmet etmiştir. Bugün biz nasıl ki PKK ile mücadele ederken aynı zamanda arkasındaki tüm güçlerle de mücadele ediyorsak Yunan ile ile mücadelede arkasındaki herkesle mücadele idi. Yunan savaşı kaybedince batının anlaşma masasına oturması da bunun en büyük ispatıdır. Zaten Fikret Başkaya'nin ve onunla aynı istikamette yazanların siyası tendansını araştırdığınızda Kurtuluş Savaşını ve Mustafa Kemal'i küçümseme ve itibarsızlaştırma gayretlerini çok iyi anlıyorsunuz.   Wilson ilkeleri yayınlandıktan sonra Osmanlı toprakları milliyet prensibine göre parçalanmak istenmiştir. Bu durumdan cesaret alan Osmanlı tebaası azınlıklar muhtelif cemiyetler kurarak bağımsız devlet kurmak amacıyla Türk Milletine karşı silahlı saldırılara kadar  varan faaliyetlere başlamışlardır. İtilaf devletleri ise ABD’nin kendi yanlarında savaşa devam etmesini sağlamak amacıyla bu maddeleri kabul etmişler ancakt savaş sonrasında imzalanan antlaşmalarda sadece kendi çıkarlarına uygun olan maddeleri uygulayıp diğerlerini göz ardı etmekten çekinmemişlerdir. Amerika Devleti Türk Milletinin Mustafa Kemal önderliğindeki mücadelesini çok yakından takip etmiş, kongreler sürecinde anadolu'ya heyetler, gazeteciler göndermiş, Milli Mücadele kadrosu ile temaslar dahi kurmuştur. Amerika Halide Edip gibi lehine düşünen kimi isimleri kullanarak anadolu kurtuluş hareketinde bir "Amerikan Mandası" gerekliliği fikrini yeşertmeye de çalışmıştır. Ancak Türk Kurtuluş Savaşı zafer kazandıkça Amerikalı siyasetçiler, gazeteciler daha da düşmanca tavır alıyorlardı. Ağustos 1921’de Sakarya savaşında Yunan ordusunun püskürtülüp geriye çekilmesiyle ABD’de Türkiye aleyhine geniş çapta kin, öfke, düşmanlık ve nefret duyguları uyandıran çok büyük bir propaganda çalışması başlatıldı. Bunlar Amerika’nın en büyük gazetelerinden The New York Times’da şu şekilde yer alıyordu: Senatör King 03.02.1922: “Mustafa Kemal denilen haydudun vahşet ve zulmüne karşı çıkmalıyız.” Prof. Duggan 02.04.1922: “Türkler Avrupa’dan çekilip asıl yurtları olan Anadolu’nun bir köşesine yerleşmedikçe Yakın Doğu sorunu son bulmayacaktır. (…) Türkler uygarlığa hiç bir katkıda bulunmayan bir işgal ordusu olarak yıllardır Avrupa topraklarında bulundular.” 30 Ağustos zaferinden sonra The New York Times Türkiye aleyhtarı yazılarına devam etti. New York Times 10.01.1923: “ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Henry Morgenthau, Lozan Barış Konferansı sürmekte iken, ABD’yi Türkiye’ye askeri harekat düzenlemeye çağırıyor.”   Amerika Devleti Lozan anlaşmasını dahi hemen onaylamamış, direnmiştir. ABD Temsilciler Meclisinin 18 Ocak 1927 günlü oturumunda  William Upshaw: “Lozan antlaşmasını onaylamak Türklerin 1000 yıllık barbarlıklarını onaylamak anlamına gelir. (…) Anlaşmayı onaylamak, Kemal Paşa’nın kan kokan dostluk elini sıkmaktır. " şeklinde başlayan, devamında daha da ağırlaşan ithamlarla Türk Devletine ve milletine hakaretlerde bulunmuştur. Bunlara karşılık Atatürk, Türk basınına misillemede bulunulması talimatını verdi. Atatürk’ün yakın arkadaşlarından biri olan Ahmet Ağaoğlu bir makalesinde, Amerikalılar’ın Zenciler’e ve Kızıl Derililer’e yaptığı kötü muameleyi işleyip, sonuç olarak da Amerikalılar’a bu Ermeni katliamı meselesini unutmalarını yazmıştır.   Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da Amerikan Devletinin bilhassa Ermeni lobisinin de faaliyetleri neticesinde düşmanca yaklaşımları nedeniyle muhtelif bazı ticari anlaşmalar dışında hemen güçlü ve sıcak ilişkiler kurulamamıştır. Ne zaman ki soğuk savaş kızışmış ve dünya kamplara bölünmeye başlamış ve batının eski Sovyetker sınırında bulunan Türkiye'ye ihtiyaç duymuş, o zaman Türkiye'ye yaklaşımlar samimi olmasa değişmeye başlamıştur. Bu da başka bir yazımızın konusu...   “Biz bir ölüm kalım mücadelesine girmiş bulunuyoruz. Ne gibi şartlar altında savaştığımızı gördünüz. Biz Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü sağlayacağız. Allah’ın inayeti ve Türk milletinin yenilmez kuvveti sayesinde gayemize vasıl olacağız”. Mustafa Kemal ATATÜRK (“The Christian Science Monitor” gazetesinin muhabiri ABD’li gazeteci Lawrence Shaw Moore!a verdiği röportaj)                                                                                                          Av. Bülent DEMİRBAŞ

Amerikalıların Türklere münasebetlerini bir önceki yazımızda Osmanlı döneminden başlatarak incelemeye başlamıştık. İncelememize bu hafta Kurtuluş Savaşı Yıllarında Amerika'nın Milli Kurtuluş Mücadelemize yaklaşımı ve duruşunu değerlendireceğimiz bu yazı ile devam ediyoruz. Daha sonraki yazılarda Amerika ve Cumhuriyetin İlk Yılları, 2. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş müttefiki Amerika, Kore Savaşı ve Kıbrıs Meselesi Dönemlerinde bir dost bir düşman Amerika, 70'ler ve Kardeş Kavgaları Senaristi ve Finansörü Amerika, Özal ile başlayan Amerikanın Türkiye'de Altın Çağı, PKK/PYD ekseninde Bir Müttefikin İhanetleri gibi adlarla dönemlere ayırarak incelemeye devam etmeyi planlıyorum. Böylece Türk Amerikan ilişkileri tarihine ilişkin kronolojik bir inceleme yazı dizisi ortaya çıkarmış olacağız.

 

 

Kurtuluş Savaşı yılları ve amerika denilince akla ilk önce o meşhur Wilson İlkeleri gelir. 8 Ocak 1918’de. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Woodrow Wilson  1. Dünya savaşı sonrası ile ilgili 14 ilke (prensipler) ortaya attı. Bunlardan 12. madde Misak-ı Milli sınırlarını yani Osmanlı Devletini, bilhassa da Osmanlının yasal varisi olan Türkiye Cumhuriyetinin Kurtuluş Savaşını yürüten kurucu kadrosunu ve ardındaki Türk Milletini ilgilendirmekteydi. Bu ilkelerin 12. maddesi şöyledir;

“Bugünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, ancak halihazırda Türk hakimiyetinde bulunan diğer milletlere tam bir yaşama emniyeti ve mutlak otonom bir gelişme imkânı temin edilmeli, Boğazlar uluslararası garantiler altında tüm milletlerin gemilerinin ve ticaretinin serbest geçişine daim açık olmalıdır”

 

Açıkça anlaşıldığı üzere aslında söz konusu bu 12. madde bir kamuflajdı. Başkan Wilson’un, yani Amerikan Devletinin esas niyeti daha tehlikeli ve sinsiydi. Amerika devleti “Türkiye diye bir yer kalmayacak ” düşüncesiyle  Osmanlı devletine elçi dahi atamadığı gibi “Türkiye’nin haritadan silinmesi gerekiyor” düşüncesine sahipti. Zira Amerikan Devletinin arka planda Osmanlı İmparatorluğu’nu galip devletlerle parçalayan gizli paylaşımlar peşindeydi.  Bu niyetlerin gerçekleştirilmesi yolunda Kürdistan, Ermenistan, Pontus Devletlerinin kurulmaları amaçlanmaktaydı. Bu süreçlerle ilgili çarpıcı iki önemli eseri okumanızı tavsiye ederim. Bunlar Hulki Cevizoğlu'nun 1.Dünya Savaşı sonrası Osmanının Amerika tarafından işgal edildiğini iddiasını belge ve fotoğraflarla ortaya koyduğu "1919 Gizli ABD İşgali" ve Osman Ulugay'ın Milli Mücadelemiz boyunca Amerikan basını üzerinden Amerika Devletinin Kurtuluş Savaşına bakışını ve Mustafa Kemal ve arkadaşlarına düşmanca yaklaşımlarını ortaya koyduğu "Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı" adlı eserleridir. Elbette bu döneme art niyetle yaklaşanlar da yok değil. Mesela okuduğum kitaplardan olan Fikret Başkaya!nın "Paradigmanın İflası" adlı çalışmasında Milli Mücadele yıllarını sadece güçsüz ve küçük Yunan ile yapılmış savaştan olduğunu iddia ederek küçümsemiş, Yunan'ın arkasındaki batının tüm lojistik desteklerini yok saymış ve bir bakıma Yunan gibi batıya hizmet etmiştir. Bugün biz nasıl ki PKK ile mücadele ederken aynı zamanda arkasındaki tüm güçlerle de mücadele ediyorsak Yunan ile ile mücadelede arkasındaki herkesle mücadele idi. Yunan savaşı kaybedince batının anlaşma masasına oturması da bunun en büyük ispatıdır. Zaten Fikret Başkaya'nin ve onunla aynı istikamette yazanların siyası tendansını araştırdığınızda Kurtuluş Savaşını ve Mustafa Kemal'i küçümseme ve itibarsızlaştırma gayretlerini çok iyi anlıyorsunuz.

 

Wilson ilkeleri yayınlandıktan sonra Osmanlı toprakları milliyet prensibine göre parçalanmak istenmiştir. Bu durumdan cesaret alan Osmanlı tebaası azınlıklar muhtelif cemiyetler kurarak bağımsız devlet kurmak amacıyla Türk Milletine karşı silahlı saldırılara kadar  varan faaliyetlere başlamışlardır. İtilaf devletleri ise ABD’nin kendi yanlarında savaşa devam etmesini sağlamak amacıyla bu maddeleri kabul etmişler ancakt savaş sonrasında imzalanan antlaşmalarda sadece kendi çıkarlarına uygun olan maddeleri uygulayıp diğerlerini göz ardı etmekten çekinmemişlerdir. Amerika Devleti Türk Milletinin Mustafa Kemal önderliğindeki mücadelesini çok yakından takip etmiş, kongreler sürecinde anadolu'ya heyetler, gazeteciler göndermiş, Milli Mücadele kadrosu ile temaslar dahi kurmuştur. Amerika Halide Edip gibi lehine düşünen kimi isimleri kullanarak anadolu kurtuluş hareketinde bir "Amerikan Mandası" gerekliliği fikrini yeşertmeye de çalışmıştır. Ancak Türk Kurtuluş Savaşı zafer kazandıkça Amerikalı siyasetçiler, gazeteciler daha da düşmanca tavır alıyorlardı. Ağustos 1921’de Sakarya savaşında Yunan ordusunun püskürtülüp geriye çekilmesiyle ABD’de Türkiye aleyhine geniş çapta kin, öfke, düşmanlık ve nefret duyguları uyandıran çok büyük bir propaganda çalışması başlatıldı. Bunlar Amerika’nın en büyük gazetelerinden The New York Times’da şu şekilde yer alıyordu:

Senatör King 03.02.1922: “Mustafa Kemal denilen haydudun vahşet ve zulmüne karşı çıkmalıyız.”

Prof. Duggan 02.04.1922: “Türkler Avrupa’dan çekilip asıl yurtları olan Anadolu’nun bir köşesine yerleşmedikçe Yakın Doğu sorunu son bulmayacaktır. (…) Türkler uygarlığa hiç bir katkıda bulunmayan bir işgal ordusu olarak yıllardır Avrupa topraklarında bulundular.”

30 Ağustos zaferinden sonra The New York Times Türkiye aleyhtarı yazılarına devam etti.

New York Times 10.01.1923: “ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Henry Morgenthau, Lozan Barış Konferansı sürmekte iken, ABD’yi Türkiye’ye askeri harekat düzenlemeye çağırıyor.”

 

Amerika Devleti Lozan anlaşmasını dahi hemen onaylamamış, direnmiştir. ABD Temsilciler Meclisinin 18 Ocak 1927 günlü oturumunda  William Upshaw:

“Lozan antlaşmasını onaylamak Türklerin 1000 yıllık barbarlıklarını onaylamak anlamına gelir. (…) Anlaşmayı onaylamak, Kemal Paşa’nın kan kokan dostluk elini sıkmaktır. " şeklinde başlayan, devamında daha da ağırlaşan ithamlarla Türk Devletine ve milletine hakaretlerde bulunmuştur. Bunlara karşılık Atatürk, Türk basınına misillemede bulunulması talimatını verdi. Atatürk’ün yakın arkadaşlarından biri olan Ahmet Ağaoğlu bir makalesinde, Amerikalılar’ın Zenciler’e ve Kızıl Derililer’e yaptığı kötü muameleyi işleyip, sonuç olarak da Amerikalılar’a bu Ermeni katliamı meselesini unutmalarını yazmıştır.

 

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da Amerikan Devletinin bilhassa Ermeni lobisinin de faaliyetleri neticesinde düşmanca yaklaşımları nedeniyle muhtelif bazı ticari anlaşmalar dışında hemen güçlü ve sıcak ilişkiler kurulamamıştır. Ne zaman ki soğuk savaş kızışmış ve dünya kamplara bölünmeye başlamış ve batının eski Sovyetker sınırında bulunan Türkiye'ye ihtiyaç duymuş, o zaman Türkiye'ye yaklaşımlar samimi olmasa değişmeye başlamıştur. Bu da başka bir yazımızın konusu...

 

“Biz bir ölüm kalım mücadelesine girmiş bulunuyoruz. Ne gibi şartlar altında savaştığımızı gördünüz. Biz Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü sağlayacağız. Allah’ın inayeti ve Türk milletinin yenilmez kuvveti sayesinde gayemize vasıl olacağız”.

Mustafa Kemal ATATÜRK (“The Christian Science Monitor” gazetesinin muhabiri ABD’li gazeteci Lawrence Shaw Moore!a verdiği röportaj)

 

                                                                                                       Av. Bülent DEMİRBAŞ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.