Bütün Cihan Bilmelidir ki ; Bu Devlet ve Milletin Başında Hiçbir Makam Yoktur !
Bütün Cihan Bilmelidir ki ; Bu Devlet ve Milletin Başında Hiçbir Makam Yoktur !
CUMHURİYETİMİZ; ASIL 3 MART 1924'TE GERÇEK DEVRİM NİTELİĞİNDEKİ YASALARLA KİMLİĞİNİ BULDU.
Cumhuriyet, 29 Ekim 1923'te ilan edildiğinde “Cumhuriyet”in nitelikleri ve karakteri henüz açık ve net olarak ortaya çıkmamıştı.
Bu "Cumhuriyet", bir "İslam
Cumhuriyeti" de olabilirdi.
Adı "Cumhuriyet" olup da
niteliği “gerici” olan bir “model” de olabilirdi.
Aynı bugünkü Bangladeş İslam Cumhuriyeti ya da İran İslam Cumhuriyeti gibi...
Nitekim 3 Mart'ta kabul edilen 3 önemli "devrim yasas"ı, Türkiye Cumhuriyeti'nin karakter, nitelik ve yapısını ortaya koymuştur.
Eğer 3 Mart 1924'te gerçek devrim niteliğindeki yasalar kabul edilmeseydi, 29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyet sadece “biçim”den öteye gidemezdi.
Evet, “Halife”liği kaldıran yasa,
Şeriye ve Evkaf Bakanlığı’nı kaldıran yasa,
Eğitim ve öğretimi birleştiren "Tevhid-i Tedrisat" yasası.
Bu anlamda, 3 Mart 1924 Türk toplumunun “din devleti” düzeninden “Laik Cumhuriyet” düzenine geçişinin tarihidir.
Atatürk, 1 Mart 1924'te Meclis'i açış konuşmasında bu durumu şöyle açıklar:
“İslam dinini, asırlardan beri alışılageldiği şekilde, bir politika aracı konumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini görüyoruz. Kutsal ve dini inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi, karanlık ve kararsız olan ve her türlü çıkar ve ihtiraslara giriş sahnesi olan politikalar ve politikanın bütün kısımlarından bir an önce kesin biçimde kurtarmak, milletin dünyevi (dünya ile ilgili) ve uhrevi (ahiret ile ilgili) mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak bu suretle İslam dininin yüksekliği belirir." (TBMM Tutanak, Devre II, Cilt VII, S. 3-6)
Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırılmasaydı benzer “fetva”ların yürürlüğü olurdu.
Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin (Bakanlığı) kaldırılması ile “laiklik” ilkesinin son derece önemli bir temeli oluşturuldu.
Bu bakanlık, Osmanlı Devleti'nde, adına kısaca “şeriat” denilen “din” kurallarının uygulanmasına ilişkin son derece önemli bir makamdı.
Toplum yaşamına yön veren kurallar “şeriata dayalı din kuralları” olduğu için dini hükümleri içeren yargılar, yani "fetva"lar bu bakanlıkça hazırlanıyordu.
Şeriatın devlet ve toplum yaşamında son sözü söylemesi nedeniyle de Şeriye Bakanlığı adeta “bütün bakanlıkların üzerinde bir ‘onay’ ve ‘otorite’ye sahip”ti.
Oysa bu yasayla devlette, “topluma ait işlerle din işleri birbirinden ayrıldı.”
Günlük yaşama ait tüm işlemlerin şeriatın süzgecinden geçirilmesine de son verildi.
****
Buğun din üzerinden siyaset yapmanın, halkı din ve mezhep farklılıklarıyla kışkırtmanın, saltanat ve hatta hilafet özentilerinin harlanarak, Cumhuriyet Devrimlerinden uzaklaşmanın ortaya çıkarttığı kötü bir siyasal iklimin, yaratılmış olmasını ibretle izliyoruz.
Ortadoğu’da, emperyalizmin oyun kurduğu din ve mezhep cilalı cellâtlık kültürü, ülkemizin cumhuriyet aydınlığının çağdaşlığı üzerine büyük bir proje olarak dayatılıyor.
Cumhuriyet kuşakları Büyük Önder Mustafa Kemal'in Cumhuriyet aydınlanmasını can siperhane koruyamasak, ülkemizi olağanüstü zor günler bekliyor.
HİLAFET; CUMHURİYET'İN BAĞIMSIZLIĞINA AÇIK BİR TECAVÜZDÜR
HALİFELİKLE İLGİLİ GAZİ MUSTAFA KEMAL’DEN ALTIN SÖZLER:
• “Türkiye Cumhuriyeti safsatalarla
varlığını ve istiklâlini tehlikeye atamaz. Bizce, hilâfet makamı olsa olsa
tarihî bir hâtıra olmaktan öteye bir önem taşıyamaz. Türkiye Cumhuriyeti devlet
adamlarının veya resmî hey'etlerin kendisiyle görüşmelerini istemesi bile,
Cumhuriyet'in bağımsızlığına açık bir tecavüzdür.
• “Halifenin devlet başkanı demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında kralları,
imparatorları bulunan halkın bana ulaştırdığınız dilek ve tekliflerini ben
nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna o halkların başında bulunanlar
razı olur mu? Halifenin emir ve yasakları yerine getirilir. Beni halife yapmak
isteyenler emirlerimi yerine getirebilecekler midir? Durum böyle olunca, anlamı
ve fonksiyonu olmayan asılsız bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı?”
• “Efendiler, açık ve kesin olarak söylemeliyim ki, Müslümanları hâlâ bir
halife korkuluğu ile uğraştırıp aldatmak gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak
Müslümanların ve özellikle Türkiye'nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kapılıp
hayal kurmak da ancak ve ancak cahillik ve gaflet eseri olabilir.”
• “Müslümanları ve Türk milletini bu kerteye düşmüş sanmak ve İslâm dünyasının
vicdan temizliğinden, ahlâk ve karakterindeki incelikten, alçakça ve canice
maksatlar için yararlanma yolunu tutmak, artık o kadar kolay olmayacaktır.
Küstahlığın da bir derecesi vardır.”
• “Baylar, 31 Ekim 1922 günün meclis toplanmadı. O gün Mudafa-i Hukuk Grubu
toplantısı oldu. Bu toplantıda, Osmanlı egemenliğinin kaldırılmasının zorunlu
olduğu üzerinde konuştum. 1 Kasım 1922 günü, meclis toplantısında yine bu konu
üzerinde uzun tartışmalar oldu. Mecliste de ayrıntılı bir konuşma yapmak
gereğini duydum. İslam ve Türk tarihinden söz açarak, halifelikle padişahlığın
ayrılabileceğini, ulusal egemenlik makamının T.B.M.M olabileceğini tarihsel
olaylara dayanarak anlattım. Hülâgû’nun, Halife Mutasım’ı asıp yeryüzünde
halifeliğe eylemli olarak son verdiğini, eğer 1517’de Mısır’ı ele geçiren
Yavuz, orada halife sanını taşıyan bir sığıntıya önem vermeseydi, halifelik
sanının zamanımıza dek sürüp gelmeyeceğini anlattım.”
Adnan YILMAZ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.