Gerçekten Aç mısınız ?

DİĞER (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 31.01.2020 - 18:12, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Gerçekten Aç mısınız ?

İnsan, metabolizmasını aktif tutabilmek ve yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirebilmek için besinlere ihtiyaç duyar. Vücudumuzu oluşturan hücre ve sistemlerin dengeli ve düzenli çalışması için tüm besin ögelerine yani; karbonhidrata, proteine, yağa, vitaminlere ve minerallere ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir yaşam için tüm besin gruplarının yeterli ve dengeli bir şekilde tüketilmesi gerekir. Bu yüzden tek yönlü beslenmek yanlıştır. Kişinin besin alımını etkileyen birçok unsur bulunur. Açlık ve ruhsal durum da besin alımını etkileyen etmenler arasındadır. İki tip açlık durumu vardır. Bunlar homeostatik açlık ve hedonik açlıktır. Homeostatik açlık, daha çok fiziksel olarak aç olduğumuz durumdur. Peki fiziksel açlığımızı nasıl fark ederiz? Mideniz kazınıyor, karnınız gurulduyor, en son besin tüketiminizin üzerinden yaklaşık 3-5 saat geçmiş ve kan şekerinizin düştüğünü hissediyorsanız bu fiziksel açlık yani homeostatik açlık durumudur. Hissedilen bu açlık birden oluşmayabilir, ertelenebilir ve belirli bir süre kontrol edilebilir. Bu durumda ilk amacımız genellikle besin fark etmeksizin karnımızı doyurmak olacaktır. Homeostatik açlıkta birey meyve, sebze vb. gibi enerji içeriği düşük bir besin veya atıştır­malıklarla açlığını giderebilir. Hedonik açlık, başka bir deyişle haz odaklı açlık, ise enerji ihtiyacımız olmamasına rağmen özellikle lezzetli ve hoşa giden besinlerin tüketilmesi için arzunun oluşması durumudur. Hedonik açlık aniden başlamakta ve fiziksel belirti vermemektedir. Ayrıca birey ne bulursa onu yemekte ve daha çok enerji değeri yüksek besinleri tercih etmektedir.  Örnek verecek olursak; tok olduğunuz bir durumda bir besini görme, kokusunu alma ya da yemek yiyen bir kişinin görülmesi ve reklamlar gibi dış etkenlerin yanında; stresli olma durumu, olumlu ya da olumsuz duygu durumları, psikolojik etmenler ve ödüllendirici davranışlar gibi içsel tetikleyiciler hedonik açlığı uyarabilir. Bunun gibi beslenme davranışına sahip olan bireyler için besinin yeterli ve dengeli olması ya da enerji ve besin ögesi içermesi öncelikli tercih değildir. Hedonik yeme eğiliminde olanların yiyecek tercihleri genellikle bireyin damak zevkine uyacak ve zevk vererek onu mutlu edecek ye­mekler olma özelliği taşımaktadır. Bu gibi duygusal ve kontrolsüz yeme davranışları bireylerin vücut ağırlığı kazanımı için önemli bir risk faktörüdür.   Duygusal yeme durumu üzerine bazı teoriler geliştirilmiştir. Kaplan ‘ın obezite teorisine göre; obez bireyler gergin ve sıkıntılı olduklarında kaygı durumlarını azaltmak için yemek yeme eğilimi gösterirler. Bu durumda obez bireyler açlık ve duygusal yeme durumunu birbirinden ayıramazlar ve açlığa cevap olarak yedikleri gibi kaygı durumuna cevap olarakta yeme davranışını öğrenmişlerdir. Lowe ve arkadaşları tarafından geliştirilen kısıtlama teorisinin temelini, besinlere karşı aşırı yeme arzusu ve bu arzuya karşı gösterilen bilinçli kısıtlama çabası oluşturmaktadır. Yine bu davranışı sergileyenler sürekli çok yemekten yakınmakta ve yeme durumunu kısıtlayıcı davranışlar göstermektedir. Bu şekilde davranışları olan insanlar daha çok ağırlık kaybı için değil, bulundukları ağırlığı koruyabilmek için yeme davranışında kısıtlamaya giderler. Uzun süre devam eden kısıtlayıcı yeme davranışı bir süre sonunda kısıtlamanın ortadan kalkmasına neden olarak aşırı yeme ataklarına dönüşebilmektedir. Yeme davranışında kısıtlamaya giden bireyler, kısıtlamaya gitmeyenlere göre stres anında aşırı yemeye daha fazla eğilimli olabilirler. Biliyoruz ki bu durumlar çoğu zaman çevremizde yaşanıyor hatta dönem dönem kendimizde bile olabiliyor. Peki bu durumu fark ettiğimizde ne yapmalıyız? Bi­reylerin böyle bir durumda ilgili mercilere (psikiyatrist/psikolog/diyetisyen/) başvurması gerekir.  Bireylerin hem psikolojik durumları hem de beslenme alışkanlıkları göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve bir tedavi planı oluştu­rulmalı ve tedavi planını uygulamaya merkezde o kişi olacak şekilde yürütülmelidir. Tedavi uygulamalarında alışılagelmiş beslenme durumu değişimi yoluna gidilmelidir. Bu durum gruplarla birlikte çalışarak veya kişisel olarak yapılabilir. Grup tedavisi ile ağırlık kaybının sağlanması ve korunması bireyler arası sos­yal bağların gelişmesi, hayal kırıklıklarının olduğu dönemlerde birbirlerine destek olmaları, başarısız bireylerin başarılı kişile­rin uyguladıkları taktikleri benimsemeleri gibi avantajlar içer­diğinden bireysel tedavilere göre daha başarılı bulunmaktadır.  Daha iyi bir verim alınabilmesi için duygusal yeme davranışı üzerinde etkili olan durum belirlenmeli, bu duruma yönelik çözümler üretilmeli ve tedavi planı oluşturulmalıdır. Etkin ve sürekli bir şekilde bireylere yeterli ve dengeli beslenme eğitimleri verilmelidir. Bu sayede hatalı alışkanlıkların, davranışların değiştirilmesi, insanın sağlığını tehdit eden sorunların ve uygulamaların ön­lenmesi, edinilen bilginin tutuma dönüşmesi sağlanacaktır. Tutumun davranışa dönüşebilmesi ise eğitim program­larının belirli aralıklarla tekrarlanması ve kontrolü ile mümkün olabilmektedir.

İnsan, metabolizmasını aktif tutabilmek ve yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirebilmek için besinlere ihtiyaç duyar. Vücudumuzu oluşturan hücre ve sistemlerin dengeli ve düzenli çalışması için tüm besin ögelerine yani; karbonhidrata, proteine, yağa, vitaminlere ve minerallere ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir yaşam için tüm besin gruplarının yeterli ve dengeli bir şekilde tüketilmesi gerekir. Bu yüzden tek yönlü beslenmek yanlıştır. Kişinin besin alımını etkileyen birçok unsur bulunur. Açlık ve ruhsal durum da besin alımını etkileyen etmenler arasındadır.

İki tip açlık durumu vardır. Bunlar homeostatik açlık ve hedonik açlıktır. Homeostatik açlık, daha çok fiziksel olarak aç olduğumuz durumdur. Peki fiziksel açlığımızı nasıl fark ederiz? Mideniz kazınıyor, karnınız gurulduyor, en son besin tüketiminizin üzerinden yaklaşık 3-5 saat geçmiş ve kan şekerinizin düştüğünü hissediyorsanız bu fiziksel açlık yani homeostatik açlık durumudur. Hissedilen bu açlık birden oluşmayabilir, ertelenebilir ve belirli bir süre kontrol edilebilir. Bu durumda ilk amacımız genellikle besin fark etmeksizin karnımızı doyurmak olacaktır. Homeostatik açlıkta birey meyve, sebze vb. gibi enerji içeriği düşük bir besin veya atıştır­malıklarla açlığını giderebilir.

Hedonik açlık, başka bir deyişle haz odaklı açlık, ise enerji ihtiyacımız olmamasına rağmen özellikle lezzetli ve hoşa giden besinlerin tüketilmesi için arzunun oluşması durumudur. Hedonik açlık aniden başlamakta ve fiziksel belirti vermemektedir. Ayrıca birey ne bulursa onu yemekte ve daha çok enerji değeri yüksek besinleri tercih etmektedir.  Örnek verecek olursak; tok olduğunuz bir durumda bir besini görme, kokusunu alma ya da yemek yiyen bir kişinin görülmesi ve reklamlar gibi dış etkenlerin yanında; stresli olma durumu, olumlu ya da olumsuz duygu durumları, psikolojik etmenler ve ödüllendirici davranışlar gibi içsel tetikleyiciler hedonik açlığı uyarabilir. Bunun gibi beslenme davranışına sahip olan bireyler için besinin yeterli ve dengeli olması ya da enerji ve besin ögesi içermesi öncelikli tercih değildir. Hedonik yeme eğiliminde olanların yiyecek tercihleri genellikle bireyin damak zevkine uyacak ve zevk vererek onu mutlu edecek ye­mekler olma özelliği taşımaktadır. Bu gibi duygusal ve kontrolsüz yeme davranışları bireylerin vücut ağırlığı kazanımı için önemli bir risk faktörüdür.  

Duygusal yeme durumu üzerine bazı teoriler geliştirilmiştir. Kaplan ‘ın obezite teorisine göre; obez bireyler gergin ve sıkıntılı olduklarında kaygı durumlarını azaltmak için yemek yeme eğilimi gösterirler. Bu durumda obez bireyler açlık ve duygusal yeme durumunu birbirinden ayıramazlar ve açlığa cevap olarak yedikleri gibi kaygı durumuna cevap olarakta yeme davranışını öğrenmişlerdir.

Lowe ve arkadaşları tarafından geliştirilen kısıtlama teorisinin temelini, besinlere karşı aşırı yeme arzusu ve bu arzuya karşı gösterilen bilinçli kısıtlama çabası oluşturmaktadır. Yine bu davranışı sergileyenler sürekli çok yemekten yakınmakta ve yeme durumunu kısıtlayıcı davranışlar göstermektedir. Bu şekilde davranışları olan insanlar daha çok ağırlık kaybı için değil, bulundukları ağırlığı koruyabilmek için yeme davranışında kısıtlamaya giderler. Uzun süre devam eden kısıtlayıcı yeme davranışı bir süre sonunda kısıtlamanın ortadan kalkmasına neden olarak aşırı yeme ataklarına dönüşebilmektedir. Yeme davranışında kısıtlamaya giden bireyler, kısıtlamaya gitmeyenlere göre stres anında aşırı yemeye daha fazla eğilimli olabilirler.

Biliyoruz ki bu durumlar çoğu zaman çevremizde yaşanıyor hatta dönem dönem kendimizde bile olabiliyor. Peki bu durumu fark ettiğimizde ne yapmalıyız? Bi­reylerin böyle bir durumda ilgili mercilere (psikiyatrist/psikolog/diyetisyen/) başvurması gerekir.  Bireylerin hem psikolojik durumları hem de beslenme alışkanlıkları göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve bir tedavi planı oluştu­rulmalı ve tedavi planını uygulamaya merkezde o kişi olacak şekilde yürütülmelidir.

Tedavi uygulamalarında alışılagelmiş beslenme durumu değişimi yoluna gidilmelidir. Bu durum gruplarla birlikte çalışarak veya kişisel olarak yapılabilir. Grup tedavisi ile ağırlık kaybının sağlanması ve korunması bireyler arası sos­yal bağların gelişmesi, hayal kırıklıklarının olduğu dönemlerde birbirlerine destek olmaları, başarısız bireylerin başarılı kişile­rin uyguladıkları taktikleri benimsemeleri gibi avantajlar içer­diğinden bireysel tedavilere göre daha başarılı bulunmaktadır.

 Daha iyi bir verim alınabilmesi için duygusal yeme davranışı üzerinde etkili olan durum belirlenmeli, bu duruma yönelik çözümler üretilmeli ve tedavi planı oluşturulmalıdır. Etkin ve sürekli bir şekilde bireylere yeterli ve dengeli beslenme eğitimleri verilmelidir. Bu sayede hatalı alışkanlıkların, davranışların değiştirilmesi, insanın sağlığını tehdit eden sorunların ve uygulamaların ön­lenmesi, edinilen bilginin tutuma dönüşmesi sağlanacaktır. Tutumun davranışa dönüşebilmesi ise eğitim program­larının belirli aralıklarla tekrarlanması ve kontrolü ile mümkün olabilmektedir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.